76 Yıllık En Çok Satan Kitap: Kürk Mantolu Madonna


Evet, herkes okudu... Evet, hala en çok satan kitaplar arasında... Evet, yazılalı çok oldu... Evet, kendisi artık koca bir klişe ama ben yine de henüz okuduğum için hakkında bir şeyler yazmaktan beni bunların hiçbiri alıkoyamaz.
E-kitaba geçiş sürecimi önce tabletime Google Kitaplık yükleyerek yaptım. Yıllar önce alma tableti sebebim de buydu aslında ama o zaman e-kitap arşivleri şu ankinden daha da dardı. Bir e-kitap okuyucu almadan önce bu şekilde kitap okumaktan zevk alıp alamayacağımı denemek istedim bunun için de Google Kitaplık gayet yeterli geldi.

Uygulamayı açtığımda pek çok seçenek arasında önce Kürk Mantolu Madonna dikkatimi çekti çünkü bütün popülaritesine rağmen hala okumamıştım, sayfa sayısı az olduğu için ilk e-kitap için yeterince uygundu ve hakkındaki yorumlardan sürükleyici bir hikaye olduğunu biliyordum. Sonuçta 1,77 TL gibi gayet makul bir ücretle kitabı edindim. (E-kitap yazısı için bir kaç kitap daha okumayı bekliyorum, onu daha sonra ayrıca yazarım.)

Kitabı incelemeye başlamadan önce, benim de okumaya başlarken fark ettiğim bir ayrıntıyı anlatayım size. Kitap büyük popülaritesine rağmen hakkında hiçbir şey konuşulmamış bir kitap. Yani hiç okumadığımız pek çok klasik eserin en azından konusunu, kahramanlarını biliriz ancak bu kitap ile ilgili çok çok az şey konuşuluyor ve biliniyor. Bu yüzden biraz da ilk olması sebebiyle başlarında "Ya ben doğru kitabı mı okuyorum acaba? Kazıklandım mı?" diye düşündüm. 

İncelemeyi iki bölümde yapmak istiyorum çünkü ben hiç spoiler sevmem. İlk bölüm genel olarak herhangi bir sürprizi bozmadan kitabı yorumlayacağım kısım olacak, bu kitap neden bu kadar popüler, neden hala en çok okunanlar listesinde ve siz neden okumalısınız bunları kendimce anlatacağım. İkinci bölüm ise kitabı okuyanların ya da "Spoiler beni etkilemez" diyenlerin okuması gereken kısım.

Kitabın Google Kitaplık linkini buraya bırakıyorum.

Herkesin okuyabileceği genel yorum:

Öncelikle kitabın dil ve hikaye olarak sadeleştirilmemiş versiyonunu okuduğumu belirteyim. E-kitap olarak okumak burada bana çok yarar sağladı çünkü uygulamanın kendi sözlüğünü kullanabildim ancak siz dil olarak sadeleştirilmemiş bir versiyonunu okursanız sürekli internetten kelime aramak zorunda kalabilirsiniz. Malum kitap 76 yaşında ve o günün dilinde yazıldı. Ben yine de sadeleştirilmemiş halini okumanızı tavsiye ederim çünkü bu sizi hikayenin döneminde tutuyor, gözünüzde o dönemin kıyafetlerini, danslarını, eğlence yerlerini canlandırmanızı sağlıyor. Kitapta genel olarak bir dönem tasviri, sizi o dönemde tutacak dil dışında bir hava yok. Bugün bile birebir yaşanabilecek bir hikaye. En fazla mektuplaşmanın yerini mesajlaşma alır. Belki de hala okunmasının, sevilmesinin bir nedeni de zamansız bir hikaye oluşudur. Bundan 100 yıl sonra da okunsa hala aynı hisleri karşısındakine verebilir.

Bunun yanında o dönem yazılan çok fazla Türk Edebiyatı eserleri okumadığım için gerçekçi bir kıyaslama yapamayacak olsam da bugün için bile değişik bir anlatım şekli, kurgusu olan bir kitap. Dönemi için de çok radikal bir anlatımı olduğunu varsayabilirim. Kitapta film anlatımına benzer bir anlatış kurgusu var, 3 farklı bölümde ve 2 farklı zamanda geçiyor. Önce günümüzde başlıyor, sonra 10 yıl öncesine gidiyor ve günümüze tekrar dönüyor. Tabii burada günümüz kitabın yazıldığı dönem. Bu anlatım şeklini filmlerde de, dizilerde de severim ancak kitaplarda çok karşıma çıkmamıştı. Kitabı benim açımdan daha heyecanlı yapan ayrıntılardan birisi bu oldu çünkü hikayenin ilk bölümünde bildiğiniz şeyler 10 yıl önceki dönemle örtüşmüyor, siz sonucu biliyorsunuz ama oraya nasıl geldikleri hakkında hiçbir fikriniz yok. Öyle ki kitabın ikinci bölümünün anlatıcısı olan ana karakter de nasıl geldiğini tam olarak bilmiyor.

İki ana anlatıcı ile ilerliyor kitap, günümüzün anlatıcısı Rasim ve 10 yıl öncenin anlatıcısı Raif Efendi. Günümüzde Raif Efendi'yi Rasim'in gözünden tanıyoruz. Hem karakterini, hem yaşantısını Rasim'in gözünden izliyoruz. Raif Efendi'nin Rasim'e verdiği defteriyle de 10 yıl öncesini Raif Efendi'nin anlatıcılığında okuyoruz.

Karakterlerin başına ne gelirse kendinize, sevdiğiniz birine gelmiş gibi üzülüyorsunuz. Hüngür hüngür ağladım diyemem ama pek çok yerinde gözlerim doldu. Raif Efendi gibi iç dünyasını insanlardan oldum olası saklamış, kendi duygularını yansıtan resimlerini bile başkasının görmesinden çekinen  bir adamın Maria'ya kendisini bu kadar yakın hissetmesine ve açmasına, Maria'nın kendi ördüğü duvarları kendisinin yıkmasına çok duygulandım. Kitaptan tam 33 tane üstünü çizdiğim söz var. Bunların büyük bir kısmı aşk, sevgi, insan ilişkisi üzerine.

Tüm bu aşk hikayesinin yanı sıra bir de Maria karakterinin her kadın tarafından mutlaka okunması gerektiğine inanıyorum. Her ne kadar ana karakterimiz Raif Efendi olsa da Maria karakteri de yazar tarafından aynı özenle işlenmiş ve anlatılmış. Avrupa'nın feminizm akımından oldukça etkilenen Maria karakteri çok ilham veren birisi. 1943 yılında yazılmış bir kitap için fazlaca ilerici düşünceler barındırıyor. Şöyle söyleyeyim; Maria'nın savunduğu, söylediği şeyleri biz hala anlatmaya çalışıyoruz.

Bu başarılı kurgu, sağlam oluşturulmuş ve tamamen anladığınız, içselleştirdiğiniz karakterlerle birlikte güzel bir hikaye oluşturuyor. Eğer özellikle "Ya çok popüler oldu, tiksinti geldi." diye okumayanlardansanız bu düşüncenizi kesinlikle kırın ve okuyun. Boş balon bir ün olmadığını siz de göreceksiniz.

(Film uyarlaması için görüşlerim; Bir ara kitabın film uyarlaması gündeme gelmişti ve Maria karakteri için Beren Saat düşünülmüştü. Bu mu aklımda kaldı bilmiyorum ama ben kitabı okurken gözümde hem Maria olarak Beren Saat canlandı gerçekten ve çok yakıştırdım. Maria'nın cilveli halleri Bihter olarak izlediğimiz Beren Saat'te çok güzel dururdu. Birden ciddileşmesi, ciddi bir anda şaka yapması... ama bu kitabın filme çok kolay uyarlanabileceğini sanmıyorum çünkü kitapta biz Raif Efendi'nin yazdıklarını okuduğumuz için her şey Türkçe oysa ki hikayenin aslında tamamı Almanca, bir şekilde bu sorunu aşmaları gerekiyor ve çok büyük bir bütçeye sahip olmaları gerekiyor çünkü her ne kadar kitap hali çok zamansız olsa da günümüze film ya da dizi olarak uyarlandığında pek çok nokta çok havada kalır. )


Okuyanlara ve spoiler ile derdi olmayanlara:

Karakterlerin başarılı yazımıyla birlikte basit bir aşk hikayesi olmaktan çok öteye geçiyor hikaye. Maria'yı çok iyi tanıyorsunuz, Raif Efendi'yi çok iyi tanıyorsunuz. Onların birbirleriyle olması gerektiğine yürekten inanıyorsunuz ama olamadıklarını da biliyorsunuz. Karakterleri ve aşklarını o kadar seviyor ve sahipleniyorsunuz ki bu aşkın olamaması için geçerli bir açıklamayı hak görüyorsunuz.

Hikayenin başında kendisini ve ailesini tanıdığımız Raif Efendi'nin büyük aşkı ile neden kavuşamadığı sizi en çok heyecanlandıran nokta oluyor. Kürk Mantolu Madonna'mız Maria kaçmaya, ilişkisini kesmeye ve yok olmaya çok müsait bir karakter olduğu için işin tam olarak nerede ve nasıl kopacağını çok merak ediyorsunuz. Sonra ilişkileri öyle bir noktaya geliyor ki buradan neden olamadığı sizi daha çok meraklandırıyor. Aklınızda sürekli ihtimaller dönüyor. Raif Efendi'nin ailesi mi istemedi?, Türkiye'ye gelip mutlu olamadı ve geri mi döndü?, özellikle hastalığının ağırlaştığı dönemde ölmüş olacağını bile düşünüyorsunuz ama sonrasında birden iyileşiyor. Konusu, anlatımı, kategorisi ne olursa olsun kitaplardaki bu gerilimi çok seviyorum. Kürk Mantolu Madonna da bu gerilimi son sayfaya kadar sürekli olarak taşıyor. Özellikle aralarındaki mektuplaşmanın bittiği, Raif Efendi'nin gönderdiği mektupların geri dönmesiyle sürekli kafanızda "Neden? ama Neden?" dönüyor. Bu noktada da merakımızı "Raif Efendi'nin karşılaştığı kişiler kim? Ona ne söyledi?" soruları besliyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Güçlü Kadın Şarkıları