Taylor Swift'in The Man'i ve Düşündürdükleri


Taylor Swift'le şu yazıdan beri güzel bir ilişkimiz var. Kendisini Netflix'teki gösterisini izlediğimden beri dinlemediğim bir gün bile yok hatta bazen sadece kendisiyle geçen günlerim var. Eski albümlere de dönmeli uzun bir Taylor Swift dönemindeyim yani. Dolayısıyla yeni albümü Lover'ı merakla bekliyordum, pek çok sebepten dolayı.

Bozuk uyku düzenim sağolsun sabah 7'de yayınlanan albümü çıktığı gibi dinledim. Tabii ki öncelikle hızlı hızlı, üstün körü şarkılara baktım ancak bu çok kendini vermeden dinlemede bile dikkatimi çeken bir şarkı oldu; The Man.

Albümü daha sonra şarkı sözleriyle dinlediğimde şarkıyı daha çok sevmeye başladım, bir yandan da düşünmeye.

Bu aslında Netflix'in En İyi Kadın Komedyenleri yazıma gelen bir yorumdan sonra düşünmeye başladığım bir konuydu. Taylor'ın bunu şarkıya çevirmesi konuyu benim için biraz daha aydınlattı diyebilirim.

Şimdi önce bu uzun giriş cümlesine rağmen asla bahsetmediğim esas konuyu biraz açayım; Kadınlar ve erkeklerin aynı hareketleri yaptıktan sonra aldığı farklı isimler ve tepkiler. Biz bunu şimdiye kadar "Erkek yapınca çapkın kadın yapınca orospu" çerçevesinde değerlendirdik ama sadece bu kadar mı? Asla değil. Neredeyse gün içinde yaptığımız bütün hareketler, iş hayatında yaptıklarımız, yani aslında bütün yaşamımız böyle geçiyor. Bunu o kadar içselleştirdik ki çoğu zaman bir ayrımcılık olduğunun bile farkında değiliz.

Taylor'ın şarkısıyla konuyu açtığımıza göre önce Taylor üzerinden konuşalım konuyu. Kendisi hakkında en çok yapılan eleştirilerden bir kaçı şunlar; Çok fazla sevgili değiştirmesi, çok para harcaması, şarkılarında sadece ilişkilerini ve hayatını anlatması, erkekleri elinde tutamaması, iyi bir sevgili olmaması, hırslı olması.

Bunların herhangi birinin bir erkeğe negatif olarak döndüğünü dünyanın herhangi bir yerinde gördünüz mü?


Çok fazla sevgili değiştirmesi, erkekleri elinde tutamaması, iyi bir sevgili olmaması ne zaman bir erkek için sorun oldu mesela? Her ay başka biriyle takılan bir erkeğe ne zaman "Neden kadınları elinde tutamıyorsunuz?" gibi bir soru sorulduğuna şahit oldunuz? Türkiye'de hele ki bu dönemde buna örnek olarak gösterebileceğimiz bir kadın yok. En fazla ayrıldıktan kısa süre sonra başkasıyla birlikte olmaya başladığında eleştirilen bir kaç örnek bulabilirim. Mesela Demet Şener. Kendisini aldattığı için boşanma davası açtığı ve 1 yıldır boşanmaya çalıştığı eski eşinden boşanır boşanmaz 3 aylık sevgilisiyle evlendi. Bakın boşadığı eşi hala kendisini aldattığı kadınla beraberdi ama Demet Şener'in yeni eşi bundan daha çok konuşuldu.


Erkeklerin para harcamasında hiçbir sakınca görünmez, bu çok konu edilmez, en fazla para harcama şekli görgüsüzce bulunur ve bu eleştirilir. Eleştiriler de genelde "O kadar paran var ala ala bunu mu aldın." gibidir yani para harcamak değil harcandığı yer beğenilmez. Kendi kazandığı parayı tamamen zevkine çatır çatır harcayan bir erkeğin eleştirildiğini gördünüz mü? Ama kadınlar eleştiriliyor. Bunun Türkiye'de de bir kaç örneği var; İlki Şeyma Subaşı. Özellikle Acun Ilıcalı ile evli olduğu dönemde harcadığı para, kıyafetlerinin fiyatı, gezdiği yerler sürekli eleştirildi üstelik şu gerekçeyle; Kocasının parasıyla geziyor. Bir diğer örnek de Demet Akalın. Çizmesinin fiyatı 3 ay magazin programlarında uzun uzun tartışıldı. Kocasının parası falan da değil neredeyse her akşam bir yerde sahne alarak çatır çatır kazandığı para. En sağlam örneklerden biri de Bülent Ersoy. Kürkleri ayrı bir tartışma konusu ama takıları, elbiseleri, ayakkabıları da her zaman fiyatlarıyla eleştirilir. Bakın Bülent Ersoy diyorum. Kaç yıllık sanat hayatı olan, müzik dünyasında çok önemli bir yerdeki kadın yani onun para harcama şekline karar vermek biz fanilere çok düşmez. Kendisinin yıllarca hem sahnelerden, hem albümlerden, hem de televizyondan kazandığı çok sağlam bir serveti var zaten.
İşin özü kadınlar ne kendi kazandığı parayı yiyebiliyor ne de kocasının kazandığı parayı. Genel olarak acaba toplum kadının (kimin parası olursa olsun) evi dışında kendisine para harcamasından rahatsız oluyor olabilir mi? Kadınların kendisine harcadıkları para özellikle evli ve hele ki annelerse toplumların gözünde adeta çocuğun, evin parasını yemek olarak görülüyor. Bunu biraz daha genişletebiliriz mesela kadınların kılık kıyafete ya da gezmeye tozmaya değil direkt olarak kendisine yaptığı yatırımlar da göze daha fazla batıyor. En basiti geleneksel bir ailede kızın ev yaşamında herhangi bir işine yaramayacak bir kursa gidecek olması kursun fiyatından bağımsız olarak gereksiz görülüyor. Yani toplumlar (Amerika'da da aynı Türkiye'de de, hiç fark etmiyor.) kadının ailesi dışında harcadığı her kuruşa göz koyuyor. Daha da kötüsü mesela Taylor'ın online müzik dinleme platformlarından albümlerini telif haklarının düşüklüğü sebebiyle çekmesi onu paragöz, açgözlü, hırsız (Hırsız?? Kendi şarkıları?) yapmıştı. Bilen bilir Metallica da yıllarca bu uygulamalardan istediği payı alamamış ve albümlerini vermemişti ama bunun Lars'a dönüşü o kadar da büyük bir nefret olmamıştı.

Taylor özelindeki son konu ise şarkılarında sadece ilişkilerinden ve hayatından bahsetmesi. Ben 28 yaşımdayım, kendimi bildim bileli müzik dinlerim bu eleştiriyi yapanlar büyük ihtimalle çok hakim değiller bu alana ama inanmazsınız erkekler de ilişkilerinden ve hayatlarından bahseden şarkılar yapıyor. Hiç Emre Aydın dinlediniz mi mesela? Tamamen giden sevgilisine yazdığı şarkılardan oluşan albümüyle patladı. Ya da Teoman? Sevgilisini banyoda nasıl götürmek istediğini anlatan bir şarkısı bile var. Bugüne kadar bütün dünyada yazılmış bütün şarkıları toplayalım en az %70'i aşk şarkısıdır. İster terk edilme olsun ister mutlu ilişki olsun tamamen aşkla ilgilidir. E bu aşk şarkıları da ağaca, kuşa, böceğe yazılmadı herhalde. Peki durum böyleyken, hala aşk şarkıları çıkıyorken neden kendi ilişkilerine yazdığı şarkıları yayınlayan bir kadın müzisyen eleştiriliyor? Cevap sorunun içinde gizli; Kadın müzisyen. Aslında konu tam olarak kadın olması da değil, ilişkilerine yazdığı şarkıların çok da senden sonra öldüm bittim olmaması. Yani bir kadın nasıl olur da ayrıldığı sevgilisine "We Are Never Ever Getting Back Together" diye şarkı yapar? Dikkat edin Türkiye'de de "Giderli şarkılar" yapan kadınlar daha fazla eleştirildi. Sezen Aksu gibi "Giiiit giiiiit giiiiit-meee duuuuur" demeyen kadınlar çok da sevilmiyor. Demet Akalın bu işin Türkiye kraliçesi olarak çok büyük bir başarı yakaladı ama evlenip çoluk çocuğa karışana kadar eleştirisini de yedi. Bir yandan da özellikle kadın dinleyiciler tarafından o kadar sevildi ki eleştiriler çok sertleşemedi ama gizli bir nefret var mı? Var. Hande Yener için de aynı şey geçerliydi. Bu iki kadını Taylor'dan daha korunmalı yapansa kendi şarkılarını yazmıyor oluşları. Kendi şarkılarını yapan ve üzerine bir de bu tarz şarkılar yapan kadınlar nedense daha çok nefrete maruz kalıyor çünkü birebir kendi duyguları, birinin yazıp getirdiği elbise duygular değil. Yani aslında nefret edilen şey bir kadının hem ayrıldığı sevgilisinin arkasından atıp tutması, hem kendi hayatını anlatması, hem de bunu dünyaya duyurarak bir kadın gücü oluşturması. Taylor ise bir röportajında "Bu eleştirilerin sebebini anlamıyorum Bruno Mars da, Ed Sheeran da hem eski sevgililerine hem de şu anki sevgililerine şarkı yapıyor ancak bu hiç eleştiri almıyor." demiş. E haklı. Taylor'ın daha çok dikkat çekmesinin bir başka sebebi de şarkılarının içinde çok fazla gizli mesaj olması. Kalemi fazlasıyla güçlü ve şarkıları bir nevi bulmaca halini aldı bir yerden sonra. Direkt olarak hangi cümlede ne demek istedi? Hangi olaya gönderme yaptı? Burada kimden bahsediyor gibi bir merak yarattı. Bu kendisinin genel özelliği, zekice kurgulanmış ayrıntılar hoşuna gidiyor, aynısını kliplerinde de sürekli yapıyor. ME! klibinde hem albümün adı hem de bir sonraki single parçasının adı gizlenmişti mesela bu yüzden de hayranları şarkı veya klibi çıktığında ipucu avına çıkıyor. Diğer şarkıların bu kadar irdelenmiyor olması da Taylor'ı bu eleştiri karşısında biraz daha korumasız yapıyor.



Taylor ve müzik dünyasından çıkıp bambaşka bir alana geçelim; Komedi. Daha önce burada Netflix'in kadın komedyenlerini yazmıştım ve bunu Twitter'da da paylaşmıştım. Gelen bir yorum o kadar saçma sapandı ki kendimi üzerine düşünmek zorunda hissettim. Cem Yılmaz'ın stand-up gösterilerini CD olarak satışa sunmasıyla Türkiye'de başlayan bir stand-up sevgisi var. Benim de bayıldığım bir şey özellikle Netflix bu konuda fazlasıyla dolu. Dünyanın her yerindeki komedyenlerin gösterilerine çok rahat ulaşabiliyoruz gidip sahnede canlı canlı izlememize gerek kalmadan. Ben de gün içerisinde izleyecek bir şey bulamadığımda ilk stand-up gösterilerini tercih ediyorum ve bugüne kadar kadın erkek, pek çok milletten, dinden, kültürden komedyenin gösterilerini izledim ama şu yorumu gerçekten anlamlandıramadım: "Kadın komedyenler hep kadınlıktan bahsediyor." NE? Bunu söyleyen kişi stand-up'ın ne olduğunu mu bilmiyor, hayatında herhangi bir stand-up gösterisi mi izlememiş yoksa gerçekten geri zekalı mı?

Yıllarca sahne alan erkeklerin neler anlattığı hakkında en ufak bir fikri olmaması lazım bu yorum için. Stand-up şöyle bir şeydir. Her komedyen kendi hayatından, yaşadığı ülkeden komik bulduğu ya da çok saçma ve itici bulduğu şeylerle sahnede dalga geçer. Bir kadın komedyenin hayatı boyunca kadın olarak yaşadığı saçmalıklarla dalga geçmemesi mi isteniyor yani? Kadın komedyenlerin bahsedebileceği tek konu ne o zaman? Dünya halklarının kardeşliği mi? Mesela yeni anne olmuş bir kadın komedyen annelikle ilgili gördüğü tepkilerle sahnede dalga geçerse bu "Kadınlıktan bahsetmek" oluyorsa Ricky Gervais ustanın yaşlandıkça sarkan taşakların küvette yüzmesi esprisini nasıl değerlendirmemiz lazım? Trevor Noah adında genç bir komedyen var mesela, Netflix'te iki gösterisi yayında ve kendisi Afrikalı. Gösterileri ise siyahi olmak, ırk ayrımcılığı, göçmenlik üzerine yani kendisi siyahi ve göçmen dolayısıyla bu konuda yaşadıklarını şovunda anlatıyor. Trevor'a "Siyahiler de hep siyahilikten bahsediyor." demek ne kadar saçmaysa bu eleştiri de aynı saçmalıkta. "Ama Kıvılcım, erkek komedyenler başka konularda da konuşuyor" Evet, konuşuyorlar çünkü yıllarca komedi sahnesi kendilerine aitti ve bütün dertlerini anlattılar artık başka konulara değinebiliyorlar kadınlar ise daha kadınlıkları üzerinden yaşadıkları saçmalıklarla yeterince dalga geçmedi, bu yüzden de bunları anlatmayı tercih ediyorlar. Kaldı ki erkekler de hala erkeklikleri üzerinden şaka yapmaya devam ediyor, gösterisinin tamamı ne kadar serseri bir erkek olduğu üzerine olan bir dangalağın şovuna da denk geldim mesela ama ben şovu beğenmeme sebebimin erkek olmasına bağlamadım, tamamen kendi dallamalığı.

(Not: Fotoğraftaki komedyen Whitney Cummings, kendisi gösterisinde yapay zekadan ve seks robotlarından bahsediyor hatta kendisini kalıplatarak yaptırdığı robotu da eşlik ediyor ama evet, o da kadınlıktan bahsediyor.)



Kadınlar, erkeklerle aynı şeyi yaptığında erkekler tarafından bu kadar negatif tepki görürken erkekler kadınlarla aynı şeyi yaptığında biz kadınlar nasıl karşılıyoruz dersiniz; Büyük bir hayranlıkla. Çocuğunun altını değiştirdiği, kızının saçını ördüğü için erkeklere "Siz kadınların işlerini elinden almaya çalışıyorsunuz!" mu diyoruz? Hayır.  O kadar büyük bir saygı ve hayranlıkla karşılanıyorlar ki sanırsınız dünya üzerindeki en zor işini başarmış. Çocuğunu parka götürüp salıncakta salladığı için binlerce kez paylaşılıp büyük övgüler alıyorlar. Kızına mama yedirdiğinde internet haber sayfalarının manşet listesine bile girebiliyorlar. Bulaşıklarını makineye koymayı başardıklarında kendilerini alkışlayasımız geliyor. Hele yemek yapan erkek mi? Aaaah! Yemeğin lezzetli olmasına bile gerek yok çünkü o sırada bize "yardımcı" oluyor. Kendi yaşadığı evi temizlerken, kendi çocuğuna bakarken, kendi yiyeceği yemeği yaparken bize yardımcı oluyor. Kızlar, bu çıtayı biraz daha yükseltmemiz lazım. Karşımızdaki adamlar beyin özürlü değil, yaptıkları en ufak harekette hayranlık duymanın alemi yok, eli kolu tutan herkesin yapabileceği şeyler.


İş dünyasının zirvesinde de durum çok farklı değil. Her 8 Mart'ta ısrarla "Emekçi kadınlar günü"nü yapıştıran solcu abilerin 8 Mart kutlamaya değer görmediği kadınların başında patron kadınlar var. Patronlardan nefret ettiklerini zaten biliyoruz ama kadın patronlardan daha da nefret ediyorlar. Daha çok nefret ettikleri başka bir şey de ne biliyor musunuz? Feminizm. O yüzden bu solcu abiler her sene 9 Mart Türkiye Gece Yürüyüşü Pankartlarını Eleştirme Günü'nü kutluyorlar çünkü 8 Mart "Emekçi Kadınlar" günü, emekçi dediği de işçi olmak zorunda. Yani bu abiler için 8 Mart bir nevi Pembe 1 Mayıs, kadınlıkla ilgili herhangi bir şey konuşamayız çünkü ne alakası var? İşveren kadınlar zaten kutlayamaz çünkü emekçi değiller. Kadınlıkla ilgili sorunlarımız için kendimize başka bir gün bulmalıyız çünkü 8 Mart'ı Sovyetler ilan etti ve beyaz yakalı kadınlar için olamaz. Hee aynı abiler iş kendilerine geldiğinde işveren konumunda da olsalar koşa koşa 1 Mayıs'ı kutlamaya giderler mesela çünkü o çalışan dostu, örnek, sosyalist patron ama kadın patronlar öyle mi? Hepsi ya koca ya baba parasıyla o şirketlerin başına geçti hoş aynı ailede erkekler de var ama nedense o kadınlar geçti, şirketleri de yıllardır mis gibi yönetiyorlar ama işte baba parası. Hee bir de şeyden iyi yönetiyor ya çalışanlarını çok ezdiği için yoksa o kadar zengin olunmaz. Dolayısıyla patron kadınlar zaten Kadınlar Günü'nü kutlayamaz, emekçi değiller. E çalışmayan kadın zaten kutlayamaz çünkü ev emeği henüz sosyalist abiler tarafından "Bütün gün götünü yaymak"tan öteye geçemedi. Beyaz yaka da olmamanız lazım, olacaksanız da herhangi bir yönetici pozisyonunda olamazsınız, her ne kadar kendileri 1 Mayıs'ta "Ağğğğbi biz de işçiyiz." dese de "Emekçi Kadınlar Günü(!)" söz konusu olduğunda mavi yaka olmaktan başka şansınız yok. Tüm bunların yanında bir de "Ee şimdi derdiniz bu mu?"cularla uğraşıyor. Mesela birisi kürtaj hakkı ile ilgili bir pankart hazırlamış, geri zekalı çüklünün biri kalkıp "Eee bu mu derdiniz?" Eee bu işte dalyarak, milyonlarca derdimizden birisi bu herhangi bir öncelik sırası yapmadık amın feryadı. Sanki kendisi ülkeye sosyalizm getirdi de eylem yöntemi öğretiyor. "Derdiniz bu mu"cular hele ki biraz "okuyan" kendisini "bilgili" gören tayfadansa daha da çekilmez oluyor. Neymiş efendim ikinci dalga feministler bizimkileri görse bizi dövermiş. Muhtemelen ikinci dalga feministler bugün hala kürtaj hakkı için pankart yazıldığını görse "Hala mı lan?" der. Evet, birinci dalga feministler oy verme hakkı için savaştı. İkinci dalga ise bireysel özgürlük için. Yani hala tam ulaşamadığımız konu. İkinci dalga feministler kalkıp "Derdimiz bu mu şimdi?" deseydi muhtemelen hala sadece çocuk yapmak için sevişiyor olurduk. Bizim nesil ise üçüncü dalga feminizm oluyor ve ikinci dalga feminizme ek olarak bir de güzellik kalıplarıyla uğraşıyoruz. O yüzden salağın biri kalkıp "Oha koltuk altı kılını mı savunuyorsunuz?" demesiyle 1900'lerde "Yok artık, oy hakkı mı?" demesi aynı şey. Derdimizi biz biliyoruz, ne olur çenenizi bir kapatın.


Tüm bunların yanında bir de sırf kadın olduğumuz için birbirimize olan davranışlarımız, tavırlarımız da buna uygun olmak zorunda. Sürekli "Kız kardeşlik" yapmamız lazım. Aksi durumda olan ise; Kadın kadının kurdudur. Mesela bir kadın sevgilisi olan ya da evli olan bir erkekle beraber olursa bu kutsal kız kardeşliğimize ihanettir, kadının kadına yaptığını kimse yapmazcılıktır, kurtluktur. Peki sevgilisi olan ya da evli bir kadınla beraber olan bir erkeğin yaptığı nasıl adlandırılır? Hiçbir erkek bunu "Erkek erkeğe bunu yapar mı?" olarak yorumlamaz mesela, erkekler birbirinden böyle bir destek beklemez, erkekler hiç tanımadığı başka bir erkeği düşünerek hareket etmek zorunda değil ama biz bu kutsal kız kardeşliğimizi düşünmeden sokakta adım bile atamayız. İşyerinde terfi almak için başka birini egale etmek gerekiyor diyelim. Tamamen etik kurallar çerçevesinden bakalım, ayak kaydırmak için oyun falan yok sadece daha iyi çalışma var. Şimdi bir erkek bu terfi için bir erkeği egale etmeye çalışıyorsa kimse bunda herhangi bir sakınca görmüyor ama iki kadın terfi için birbiriyle yarışıyorsa bu hemen "Kadın kadının kurdurur"a bağlanıyor. Çünkü birbirimize destek olmak zorundayız, her zaman birbirimizi kollamamız gerekiyor. İki kadın da "Ay hayatım lütfen önden buyur." diyerek birbirini itelemeli. Hayır, cinsiyetlerden tamamen bağımsız olarak bu ne kadar hırslı olduğunla alakalı. İstediğin konuma ulaşmak için birini geçmen gerekiyorsa geçersin. En fazla yaptıklarının etik değerleri sorgulanır, cinsiyetin ya da yarıştığın kişinin cinsiyeti değil. Cümlenin doğrusu da "İnsan insanın kurdudur." kalkıp cinsiyete yüklemenin alemi yok, hepimiz birbirimizin gözünü oyuyoruz.

Birbirimizi koruyup kollamamız gerekmiyor mu? Gerekiyor tabii ki, cinsiyet ayrımına uğradığımızda, taciz edildiğimizde, şiddet gördüğümüzde, haksızlığa uğradığımızda ama sırf aynı cinsiyetteyiz diye sürekli birbirimile mıçmıç olmak zorunda değiliz, bir şey yaparken karşımızdakini düşünme zorunluluğumuz bir erkeğin sahip olduğundan daha fazla değil. ki kadın birbirini sevmediğinde ve bir yarışın hatta savaşın içine girdiğinde bu hemen "Kadının kadına yaptığını kimse yapmaz." oluyor, biriyle kişisel olarak probleminiz olması için erkek olması şart çünkü eğer iki kadın birbiriyle savaşırsa bu sadece iki kişinin savaşı olmuyor. İnsan doğasının en doğal duygularından biri olan nefreti bile ayrımcılığa uğramadan yaşayamıyoruz. Bırakın birbirimizin gözünü oyalım, onu sevmememin kadın olmasıyla alakası yok, tamamen kişiliği ile alakalı ve ikimizin birbirinden nefret etmesiyle "Kutsal kızkardeşliğin" de alakası yok. Üstümüzde olağan toplumsal etik kurallarından fazlasını taşımamız da ayrımcılığın daniskası.



Bir de bu durumun tam tersi var; Birbirimizden nefret etmemizi, sürekli kapışmamızı sağlamak. En şık, en güzel, en modaya uygun, en çok sevilen, en iyi anne, en iyi eş, en iyi düğün, en iyi gelinlik, en iyi ev, en iyi koltuk takımı, en yüksek notlu çocuğun velisi... Birbirimizle girdiğimiz boktan yarışların farkında mısınız? Aynı ortamda aynı kıyafeti giyen iki kadının bile birbirlerinin saçını başını yolması bekleniyor. Birbirimizden nefret etmemizde hiçbir sakınca yok, söyledim zaten doğalı bu ama birbirimizden nefret etme sebeplerimizi biz mi seçtik yoksa toplum mu? Özellikle bu "Kadın kadının kurdudur"cuların tam olarak istediği bu ve bunu da birleşmememiz için istedikleri çok belli.

Yıllar önce başlayan 8 Mart Gece Yürüyüşü ile bu kurtçuluk falan biraz kırılmaya başladı, bu yüzden de fazla tepki gördü. Kadınlar artık ikili nefret ilişkilerini kişisel algılıyor bunu kalkıp tüm kadınlığa yormuyor. Kimse kimseden kız kardeşlik beklemiyor. Birlik beklentisini "zor zamanlar"a indirmiş durumda.

Anlattıkça aklıma başka başka alanlar geliyor, geldikçe daha da sinirleniyorum. Umarım bir gün cinsiyetin sadece yatak odasında kaldığı zamanları görür ve yaşarız çünkü bu cinsiyet dediğiniz şeyin gündelik hayattaki etkisi, öneminin çok üzerinde. Kadınlık benim sadece bir kaç biyolojik farkımı oluşturuyor, bunlar da en fazla sağlık alanında önüme gelir. Oysa ki hepimizin vajinası her gün farklı farklı yerlerde, hiç alakası olmayan konulara dahil ediliyor.

Yorumlar

  1. Play at The Magician's Casino - TJ Hub
    We 김제 출장마사지 are excited to announce that the 계룡 출장안마 Magician's Casino, The Magician's 김포 출장마사지 Casino, and The 김제 출장샵 Magician's Hotel, are 화성 출장마사지 now open.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Güçlü Kadın Şarkıları